Siyaseti; “halka hizmet etme sanatı” olarak biliyoruz. Siyasetin halka hizmet etme tarafı elbette zevklidir; ancak ulaşılan sonuçlar eğer halka yeterince yansıtılmıyorsa yani halkın yaşamı kolaylaşmıyor ve ucuzlamıyorsa halkın siyasetten ve siyasetçiden soğuması da o ölçüde normaldir.
Yerel siyasette yer alacak kadroların, bilgi birikimi, dünyaya ve insanlara bakış açıları, ufuk ötesi vizyonları, eğitim ve kültürleri hem başarı hem de kalite için gerekli unsurlardır. Son yıllarda yerelde belediye meclisleri ve sivil toplum kuruluşlarının meclislerinde karar noktasındaki seçilmiş kişilerin vasıflarının oldukça düşük olduğunu görmekteyiz. Nitelikli bir yerel siyaset; doğru hedef, proje ve kadroları bünyesinde barındırmalıdır. Bu unsurlar başarının püf noktasını oluşturmaktadır. İş yapıyormuş gibi sanal ortamda çok reklam yapanlar başarılıdırlar diyemeyiz. Oysa yerel yönetimler nitelikli kadroların yetiştirildikleri bir “Demokrasi Okulu” dur. Gelecekteki başkanlar ve milletvekilleri buralardan çıkmalıdır.
İşinin ehli olmayan kişilerden oluşan kadroların yerel siyasette doğru hedef belirlemesi, doğru proje üretmesi beklenemez. Kararlarda kamu çıkarları için objektif olmak yerine kişisel çıkarları önde tutan sübjektif yaklaşımların bireysellik, particilik, hemşericilik, hizipçilik v.s. gibi normal olmayan tutumları da elbette kendini gösterecektir. Hatta aynı parti ve fikir kapsamındaki grupların birbirlerini tasfiye ettikleri görülmektedir.
Yerel yönetimlerde başarıyı yakalamak için elbette "vizyon ve eylem birliğine” de ihtiyaç vardır. Yani amacın nitelikleri ile ona ulaşmak için yapılan eylemlerin “uyumlu” olması arzulanmalıdır. Eylemsiz bir vizyon ham bir hayal olacaktır. Hayali olmayan bir eylem ise rutin bir çalışmadan öteye gidemeyecektir. Maalesef şehrimize sıçrama yaptıracak radikal eylemler; sürekli ertelenmektedir.
Oysa gerçek gündem; halkın artık salgın hastalık, ekonomik durgunluk ve geçim sıkıntısı nedeni ile siyasi ve kültürel alanda patlama noktasına geldiği gerçeğidir. Artık normalleşme zamanıdır. Son defa fedakarlık ederek bunu başarmalıyız. Şehrimizin salgın hastalık ve geçim sıkıntısından sonraki en önemli sorunu depreme karşı bina güvenliğini sağlayacak “kentsel dönüşümü” başlatamaması sorunudur.
Şehrimizde bir planlama sorunu yoktur. Büyükşehir nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ı Adapazarı, Serdivan, Erenler ve Arifiye’de ikamet ediyor. Şehrin büyümesine arazi kullanıma göre ulaşım değişken bir karakter sergiliyor. Bugün şehrin neresi sanayi, neresi eğitim alanı neresi yeşil alan hepsi bellidir. Zaten SBB son yıllarda bir fark yaratarak “Tarımsal Üretimi Geliştirme” projeleri ile yerel yönetime yeni bir ivme vererek organik gıda sektörüne ve Sakarya’ya katkıda bulunmaya devam etmektedir.
Ulaşımda ise ; radikal kararlar almak zorundayız. Trafikte zaman kayıplarını azaltacak “Katlı Kavşak” ların yapılmasına Hızırtepe’den başlanmıştır. Ayrıca, şehrin merkezine kadar araçların girmesi gerekmez. Eğer otoparkları merkeze yaparsak araçları merkeze çekmiş oluruz. Bence merkezin en az bir kilometrelik çapının ötesinde bu otoparkları yapmak gerekir. Eğer bunları Atatürk İlkokulu, Çeşme Meydanı, Yenicami gibi bölgelere yaparsanız insanlar merkeze yürüyerek gelebilirler.
Raylı sistem ise ana arterleri dikkate alarak inşaa edilmelidir. Millet Bahçesi-Yeni Atatürk Stadı hattını içerecek bir modern hafif raylı sistem ilk etapta bir başlangıç olabilir. Ayrıca SBB nin şehir merkezine göre geliştirdiği bir raylı sistem projesi zaten vardır. Sorun projenin finansmanı noktasındadır. Bu projeyi hayata geçirecek güç; SBB Başkanı Ekrem Yüce ile Cumhurbaşkanımız R.Tayyip Erdoğan arasındaki ilişkinin düzeyi olacaktır. Projenin bazı bölümlerini Ulaştırma Bakanlığımız yapabilir. Bazı bölümleri Yap-İşlet-Devret(YİD) kanununa göre yaptırılabilir. Raylı sistem ulaşım giderlerimizi azaltacak tek yoldur.