Gün aşırı dünyayı adeta tarihi yörüngesinden çıkaracak gelişmeler yaşanıyor.
Her an telefonumuza gelen bir son dakika haberi ile şimdiye kadar yeterince hissedemediğimiz dünyayı sarmak üzere olan o ateşin çok yakınımıza düştüğünü, belki bizi yakmak üzere olduğunu acı şekilde öğrenebiliriz.
Daha öncede defalarca ifade ettiğim gibi ateşten korkan yok. Mesele bu ateş gelirken ve geldiğinde ne yapmamız gerektiğidir.
Türklük şuurumuzu devreye sokmalı ve İslam ahlakına sarılmalıyız.
Tek çıkar yol bu!
Şimdi bazı arkadaşlarımız bizim Türk milleti tanımımızı bilmediğinden diyebilir ki ben Türk değilim nasıl şuurunda olayım.
Onlara diyeceğimiz şudur, tehlike geçene kadar Amerikalı olmayın, Rus olmayın, İngiliz olmayın, Çinli olmayın, Yunanlı olmayın birlik ve beraberliğimize zarar verecek bir oyunun parçası olmayın onun haricinde ne olursanız olun. Sonra biz bu ülkenin vatansever insanları gelip size “Türkçe” konuşarak “İşin Türkçesini” izah edeceğiz. Aynı dili konuştuğumuz ve başka bir dil bilmediğiniz için bir de üstüne üstlük o kadar sıkıntıyı birlikte atlattığımızdan dolayı anlayacaksınız ki biz bir milletiz.
Sonra birlikte destek bekleyen Ümmete koşacağız.
Oyunun parçası olmama konusuna biraz değinmek istiyorum. Yaşadığımız olayların vahameti arttıkça halkımızın bütünlüğünü korumak için devlet yetkilileri başta olmak üzere, tüm siyasi partilerden, sivil toplum kuruluşlarından birlik ve beraberliğimizi artırmak zor günlere birlikte göğüs germek noktasında hareket etmemizin önemini vurgulayan açıklamalar geliyor.
Bu açıklamaların toplumda karşılık bulduğuna emin olmamız gerekiyor. Zira ülkemizin kurtuluşu 15 Temmuz’da olduğu gibi bundan sonrada milletimizin elindedir. Baştaki yöneticiler ne hata yapmış olurlarsa olsunlar, pişman olmuş olsalar da, tekrar hata yapmayacaklarının bir garantisi yok.
Sonuçta hepimiz beşeriz, elbet şaşarız fakat tek kişiden değil büyük bir topluluktan oluşan milletin bu kadar acı tecrübeye rağmen aynı hatalara göz yumması, tepkisiz kalması başka bir 15 Temmuz vakası daha başımıza gelene kadar hakkı ve batılı ayırt etmeye gerek duymaması ülke olarak bizi dönülmez bir uçuruma itebilir.
Ülkemizin üzerinde yaşayan tüm vatandaşları kapsayan kuruluş ilkelerine sahip çıkarak, üniter devlet yapımızı korumak zorundayız.
Bunun için de;
Doğduğumuz yerin, rengimizin, mezhebimizin, siyasi görüşümüzün, hayat felsefemizin, yaşam biçimimizin önemli olmadığını birbirimize göstermek ve birbirimize güvenmek durumundayız. Bunu başardığımız zaman güvenli bir ülke haline geleceğiz.
Mesele iç güvenliği sağlamak değil mesele insanların bir birine güvendiği bir ülke olmayı sağlamaktır. Bunu gerçekleştirdiğimizde tüm iç ve dış tehlikelere karşı güvende oluruz.
Şunu da belirtmek isterim ki, sayıları kaç olursa olsun, ısrarla aynı hataları yapmaya devam edenler, millet ve ülke adına alınan yanlış kararlara kendi çıkarları için alkış tutanlar, bizim tanımını kanımızla, canımızla, yitip giden evlatlarımızla yaptığımız kutsal değerlerimizi hiçe sayanlar yok olmaya mahkum olarak bir araya gelmiş dünyalık zihniyetlerdir.
Biz memleket sevdalıları gittiğimiz her sokakta, mahallede, kahvede, söylediklerimizle,
Bazen bir gazete köşesinde bazen bir kitap sayfasında bazen ise bir ağaç gövdesine yazdıklarımızla, milletimizin varlığından ve muvaffakiyetinden sorumlu asli unsurları tek noktada birleştirip, milletimizin dirilişini eninde sonunda sağlayacağız.
Eninde sonunda hayalini kurduğumuz ve sınırları Allah'ın taktiri ile çizilmiş o güzel ülkeye eriştiğimizi göreceğiz.
İnşallah bunu görmeden ölüp gitmeyeceğiz.
Ölürsem görmeden millette ümit ettiğim feyzi, yazılsın seng-i kabrime vatan mahzun, ben mahzun..
Kalın sağlıcakla.
Ölürsem görmeden millette ümit ettiğim feyzi
Paylaş