Bugün okullar açılıyor.
Milyonlarca evladımız anne ve babalarının hayata dair öğrettiklerinin dışında başka birileri tarafından eğitim ve öğretime tabi tutulacaklar.
Birçoğu belki ilk defa bu kadar uzun süre evlerinden ayrı kalacaklar, ilk defa bu kadar kalabalık bir ortamda duracaklar, belki de ilk defa dakikalar boyunca sabit bir yerde oturmaya çalışacaklar.
Kolay olmayacak yavrularımız için bunların hepsi.
Korkanlar, ağlayanlar, hiç konuşmayanlar, hiç susmayanlar, önlüğünü çıkarmaya çalışanlar, sürekli tuvalete gitmek isteyenler olacak aralarında.
Biz aileler içinde zor olacak elbet hele kâbus gibi geçen bir yaz döneminden sonra hiç kolay olmayacak.
Bizlerinde endişeleri var, acaba doğru okulumu tercih ettik, devlete mi verseydik, öbür kolej daha mı iyiydi gibi her sene ailelerin sorduğu benzer soruları soracağız kendi kendimize.
Fakat bunların dışında içimizi karartan yeni sorular gelecek aklımıza, belki de hep tereddüt içinde cevabını aradığımız sorular.
Çocuğun öğretmeni necidir acaba?
FETÖ'cü kalmış mıdır okullarda, ya bizimkine denk gelirse?
PKK'lı öğretmenleri açığa almışlardı, şimdi çoğunu sorgulamadan tekrar görev verildiği söyleniyor doğru mudur?
Kapıdan gidip dinlesem mi ki, içeride ne anlatıyor diye?
Maalesef devletimizin tüm kurumlarının ele geçirildiğine gözlerimizle şahitlik ettikten sonra bu soruların aklımıza gelmesi çok normal. Hepimiz çocuklarımızın kimler tarafından hangi değerlerle yetiştirilecek ve sonunda neye tabi olacak, ne için mücadele verecek endişesini taşıyoruz.
Milli eğitim son 10 yılda onlarca kez elden geçirilip bir sürü sistem değiştirme çalışmalarıyla meşgul olurken, eğitimi verecek olan ve toplumumuzun en gözde insanları olması gerektiğini düşündüğümüz öğretmen kadrolarına kimler atanmış, kimler atamış, kimler bunları yetiştirmiş, kimler yol vermiş, kim vurmuş, kim pişirmiş, kim yemiş, kimler hani bana demiş, aslında belli de belli değil...
Evladımız, acaba Türk düşmanımı olacak, İslam anlayışında sapkınlık mı olacak, derviş kılığına girmiş putlara mı tapacak, âlemlere rahmet olarak gönderilen tek efendimiz Peygamber efendimiz (s.a.v.) ile başka kişileri kıyaslama gafletine mi düşecek, elinde molotof ile devletine isyan mı edecek diye aklımızdan geçmiyor değil, aklımızdan çıkmıyor.
Büyük Türk milleti olarak biz devletimize her zaman sahip çıkmakta hiç tereddüt etmediğimizi Temmuz ortasında gösterdik. Devletimizin de bizim evlatlarımıza daha fazla sahip çıkması, kimliği, kıblesi, karakteri belli olmayan öğretmen kılığına girmişleri tespit edip anında görevine son vermesi hatta sınır dışı etmesi gereklidir.
Ve şunu da söylemek isterim ki vatan, millet ve devlet tehlikeye düştüğünde tereddüt etmeyerek ileriye atılacak nesillerin yetişmesi için bazı şeylerin temelden verilmesi gereklidir.
Her sabah varlığımız Türk varlığına armağan olsun derken şaka yapmıyorduk diyen nesillerin devamını yetiştirmek için bence ilkokulda okutulan “Andımız” geri getirilmelidir.
Belki de biraz daha güncellenerek.
Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, kopya çekmemek, kul hakkı yememek, ehil olmayan kişilere iş vermemek, yurdumu, milletimi, ümmetimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; özümden vazgeçmeden yükselmek, ileri gitmektir,
Ey tarihe şan vermiş Atalarım!
Bıraktığınız emanete açtığınız yoldan, kaldığınız yerden durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!
Ne mutlu Allah’ın övdüğü millet olabilene!
Yeni öğretim yılının Vatanımıza, Milletimize hayırlı olmasını yüce Allah’tan niyaz ederim.
Kalın sağlıcakla.
Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun
Paylaş