Bir süredir yazmakla ayrı düştük maalesef.
Her geçen gün yoğunlaşan hayat yüzünden yazılarıma ara vermek zorunda kalmıştım. Sosyal medya paylaşımları ile düşüncelerimizi ifade etmekle yetiniyordum.
Ancak uzun zamandır yazmak istediğim konuya dair dün Diyarbakır’dan öyle bir ses yükseldi ki , artık vaktidir dedim içimden.
Dün haber bültenlerinden Diyarbakırlı Çetinkaya ailesi, Süleyman ismindeki 17 yaşındaki oğullarından yaklaşık bir haftadır haber alamadığını öğrendik. Habercilere konuşan baba Çetinkaya, oğullarının sık sık HDP binasına gittiğini ancak geçen Cuma’dan beri oğlunun telefonuna ulaşamadığını ifade etti.
Aile, daha önce aynı yöntemle oğlunu PKK’nın elinden kurtaran Hacire anamızın açtığı yoldan giderek, HDP Diyarbakır binası önünde oturma eylemi başlatmış.
Haberler bu eylem sırasında aile bireyleri ve HDPKK’lı yöneticiler arasında çıkan tartışma ile devam ederken; bölücü hainleri, onların destekçisi siyasi partiyi ve onlara sarılanları alnın ortasından mıhlayacak bir ses yükseldi:
“BAŞLARIM SİZİN KÜRDİSTAN DAVANIZA…”
İsmi Aysel Bozkurt.
Süleyman’ın teyzesi.
Korkusuzca hainlerin üzerine atılan Aysel bacımızın bu haykırışı, adeta puslu havalarda milletine yol gösteren bir bozkurt gibiydi.
Cesur, kendinden emin.
Sesi duyan HDPKK’lılar çakal sürüsü gibi enselerini kısıp kaçtılar.
Onlara sarılma yarışına girenlerin suratları renk attı, kolları havada asılı kaldı.
Olay yerinde aileleri korumaya çalışan güvenlik güçlerimiz ise, tek başlarına bütün dağı taşı teröristlerden temizleyecek ruha büründüler eminim!
Hatırlar mısınız tarihler 16 Eylül 1998’i gösterdiğinde, Suriye sınırımızdan yine benzer bir bozkurt sesi duymuştuk.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Hatay'da yaptığı konuşmada: ‘‘Suriye'ye karşı sabrımız kalmadı. Türkiye beklediği karşılığı alamazsa, her türlü tedbiri almaya hak kazanacaktır’’ diyerek, Öcalan ve örgüte yataklık yapan Suriye'yi köşeye sıkıştırmıştı.
Bu olayın ardından gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu'nun Eylül ayı toplantısında, Suriye ilgili ilgili son nokta konulmuştu.
Toplantı sonrası yapılan açıklamada, Öcalan'ın sınır dışı edilmemesi halinde Suriye'ye askeri müdahalede bulunulacağı konusunda Türkiye'nin kararlılığı vurgulanmış, Öcalan Suriye’den kaçma zorunda kalmış, en sonunda yapılan operasyonla ebedi istirahatgahına tıkılmıştı.
Dilerim tez zamanda asılsın!
İşte Diyarbakır’da yükselen “Başlarım sizin Kürdistan davanıza” haykırışı, tıpkı Atilla paşanın yaptığı çağrıda olduğu gibi bir uyanışın habercisidir.
Bölgemiz halkının bu duruşu, terörün kaynağını kesecek, kökünü kurutacak, geri kalan dal budakta korkusuz asker ve polislerimiz tarafından oluşturulan anızda, ateşe verilecektir.
Bu çağrının arkasında durarak, bu ailelere ne pahasına olursa olsun sahip çıkmalıyız.
HDPPKK tarafından daha çocuk yaşta kandırılan bütün çocuklarımızı geri almak, milli vicdanımızın demokrasiye sahip çıkmak maskesi ile terör destekçisi belediye başkanlarına sarılanlar tarafından kanatıldığı bu günlerde, hangi görüşte olursak olalım en büyük görevimizdir.
Atatürk’ün partisiyiz diye davul çalıp, Atatürk’ün yerinde yeller estirenlerin, daha önce denenmiş açılım denilen ihanet süreçlerine tekrar ülkeyi döndürmek istediği bu günlerde, bacımız tarafından ortaya koyulan bu tavır, bizim köyde çok kullanılan bir tabiri çok hak ediyor:
“Atatürk gibi kadın!
Bu ifadeyi kullanmamın sebebi; Atatürk’ün her daim kendinden emin ve cesur duruşunun yanı sıra, güneydoğuda ayrılıkçı, bölücü hareketlerin amaçlarını ve emperyalist devletlerin Ortadoğu’da oynadıkları oyunları çözmüş bir milli lider olarak, bu oyunları bozmak için her türlü mücadeleyi vermiş, her bedeli göze almış olmasıdır.
Sol kesimin saydığı yazarlardan Uğur Mumcu’nun Kürt – İslam Ayaklanması 1919-1925 isimli kitabında yer verdiği, Mustafa Kemal’in 1922 yılında söylediği şu ifadeler bunu açık şekilde göstermektedir:
“İngilizler orada bir Kürt hükumeti kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki Kürtlere de yayılır. Buna engel olmak için sınırı güneyden geçirmek gerekir.”
Gazi Mustafa Kemal bu ifadelerinde, Musul ve devamında bugün Akdeniz’e kadar uzanan Misak-ı Milli sınırlarımızı kastediyor. Yani bugün İngilizlerin yerine ABD’nin bir devlet kurmaya çalıştığı bölgeyi.
Bakın Atatürk’ün emrinde olan Fevzi Çakmak Paşa’nın 1922 yılında bölücülere karşı verdiği emir nasılmış: “Gerekirse eşkıyayı Londra’ya kadar takip edeceğiz.”
Atatürk’ün bölücülüğe karşı iradesi budur. Ve onun askeri olduğunu ifade edenlerin tavrı da Fevzi Paşa gibi olmalıdır.
Bugün ise onun partisi olmakla övünen CHP’nin lideri, üzerimize yönelen tehlikeleri yok sayıyor, S400’leri niye aldık kim bize saldıracak diyor, CHP’li İstanbul belediye başkanı terörist destekçisi belediye başkanlarına sarılıyor. Akıl vicdan alacak gibi değil!
Oysa Atatürk’ün mirasına sahip çıkmak demek, bugün sınırımızda her türlü tehditi göze alarak emir bekleyen Türk ordusuna sahip çıkmak demektir.
“Musul, bizim için petrol değil memleket sorunudur” diyen Atamızın, bugün CHP’nin bu tutumundan dolayı eminim ki kemikleri sızlamaktadır.
Bugün Musul’dan başlayıp, Fırat’ın doğusundan devam edip batısına kadar uzanan ve Akdeniz’de son bulan bütün bu koridor, bizim için memleket meselesi ve Atamızın bize bıraktığı mirastır.
CHP’nin takip ettiği miras ise; MHP Gurup başkanvekili Muhammed Levent Bülbül’ün ifadesi ile “Sizin, Atatürk'e dair devam ettirdiğiniz ve kabul ettiğiniz bir tek miras var, o da İş Bankası” dır söylemi ile açık şekilde ortaya serilmiştir.
Bugün bölücülere sahip çıkan çaşıt ruhlu siyasetçilere rağmen, Hacire anamız ve Aysel bacımız Atatürk gibi bölücülerin karşısına dikilecek ve bu belanın kaynağını kurutacaktır inşallah.
Selam olsun o yüreklere!
BAŞLARIM SİZİN KÜRDİSTAN DAVANIZA!
- 04 Eylül 2019, 00:09
- 11