Tarih 15 Temmuz 2016 Cuma
Saat 22.05 suları,
Ekranlarda flaş bir haber, Boğaziçi köprüsü ve Atatürk havalimanı askerler tarafından el koyulmuş.
Ne olduğunu anlayamadık, acaba bir terör saldırısı haberi mi alındı diye düşünürken, askerin yönetime el koyduğu şeklinde haber başlıkları geçmeye başladı.
Toplumun her kesiminden insanımızın bir anda yüreğine bir tedirginlik düştüğünü, midesine kramp girdiğini düşünüyorum. Daha önce askeri darbelere şahit olmuş bir kısım insanımız endişeye kapılıp ekmek, su, benzin gibi bazı temel ihtiyaç maddelerini almaya, bankamatiklerden para çekmeye yönelmiş, bir kısmı ise oldukları yerde haberlerin akışını nefes almadan endişeli gözlerle izlemeye koyulmuş bir vaziyetteydi.
23.00 sularında Başbakan Yıldırım canlı yayında telefonda bu bir darbe değil kalkışma ve terör olayıdır diyerek bütün imkânlarla bu harekete karşı duracaklarını belirtti. Kısa süre sonra bir geçen alt yazıda MHP lideri Devlet Bahçeli'nin başbakanı aradığı bu girişimin kabul edilebilir olmadığını ve ne gerekiyorsa yapın diyerek destek verdiğini okuduk. Sonrasında Cumhurbaşkanı görüntülü konuşma ile canlı yayına katılıp vatandaşı sokağa çağırdı, böylelikle darbe yapanlar sivil bir direniş ile karşılaşıp engellendiler. Altını çizdiğimiz bu iki açıklama olayın dönüm noktası olmuştur.
Yapılmaya çalışılan müdahalenin direk muhatabı iktidar sahipleri olduğu için, onlardan bu şekilde açıklamalar gelmesi normaldir. Devlet millet tarafından onlara teslim edildiyse, onu korumak ve sahip çıkmak için ne gerekiyorsa yapmaları elbette gerekir.
Fakat bana göre bu direniş ateşinin yakılmasında en büyük pay sahibi, yapılan darbe girişiminin kimler tarafından yapıldığına bakmadan, neyi amaçladığını hesaba katmadan, ilk anda başbakana gerekli desteği veren MHP lideri Bahçelidir.
Sonrasında yaptığı yazılı açıklamada vatandaşın hasret duyduğu “DEVLET ADAMI” vasfını göstererek, oluşabilecek tüm ihtimalleri yine dile getirmiş milletimizi uyarmış ülkücü evlatlarına ne yapmaları gerektiği konusunda gereken talimatı vermiştir.
Alın o satırları okuyalım;
“Askeri darbe teşebbüsünde bulunanların derhal hukuka teslim olmaları en samimi beklentim ve tavsiyemdir. Milletimizin sağduyulu olması, teenni ve soğukkanlı hareket etmesi önem ve aciliyet arz etmektedir. Halkın sokağa daveti, Türk askeriyle muhtemel bir çatışma içine girmesi vahim bir tehlike olarak önümüzde durmaktadır. Bilhassa Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in provokasyon ve ajitasyonlara karşı teyakkuzuyla birlikte sokaklara çıkarak iç savaş şartlarına hizmet etmesi düşünülemeyecektir. Hiçbir dava arkadaşım karanlık sürecin taraf ve faili olmayacaktır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, Türk milleti bu badireyi atlatacaktır. MHP ülkemizin sancılı tablosunu dikkatle ve demokrasiye tam bir riayet ve sadakatle takip edecektir. Milli birlik ve beraberliğimizi bozmaya hiç kimsenin gücü de yetmeyecektir.”
Tarihin sayfalarına altın harflerle yazılacak bu ifadelerden sonra yine öngörüleri maalesef doğru çıkan “Devlet Adamı” ertesi gün meclis kürsüsünde Mehmetçiği linç etme girişimleriyle ilgili gerekeni yine söylemiştir.
“Hiçbir şeyden haberi olmayan Mehmetçiği sokaklara çıkaranlar, ardından da linç edilmelerinin önünü açanlar, dahası insanımızı birbirine düşürmeyi planlayanlar işledikleri suçların son zerresine kadar hesabını vermelidir.”
Söylediklerinin kıymeti hep sonradan anlaşılan MHP liderinin bu çağrısına inşallah kıymet verilir ve asker ve millet arasına kapanması zor yaralar açmak isteyenlerin tamamı cezalandırılır.
Tabi bu öngörüler öyle gaybdan gelen bilgiler ile değil, 47 yıllık bir siyasi tecrübe ile devlet adamlığı vasfının birleşmesi sonucu ortaya çıkmış açıklamalardır.
Daha öncede bir yazımda yazmıştım, yıllar önce Hendek Ülkü Ocakları duvarında “Darbe ile gönüllerde yatan ülkü silinmez” yazısı mevcuttu. Bu yazı ülkücü hareketin en son yaşanan 12 Eylül darbesinde çok derin acılar çektiğini ifade eden fakat ne olursa olsun davasından vazgeçmemeyi bizlere öğreten bir cümle olarak hafızalarımıza kazınmıştı.
O yıllarda memleketi bölünmesin diye iş birlikçi terör guruplarına karşı mücadele eden ülkücü hareket, bir Allah razı olsun denmeyi bari hak ederken, en ağır cezalara çarptırılmış haksız yere fidan gibi gençlerimiz idam edilmişti. Fakat aynı ülkücü hareket hiçbir zaman askerine, polisine küsmemiş, ocaklardan yetişen binlerce genç, askeri kadrolarda, emniyet kadrolarında bilhassa terör ile mücadele alanında en öne atılacak şekilde yerlerini almıştı. Nitekim bombalanan Özel Harekat merkezinde şehit olan 47 özel harekatçının çoğunun ülkücü olduğu görülmektedir.
Bunca hassasiyetimize rağmen bir takım odaklar bizden gözüküp asla kabul edemeyeceğimiz bir takım fotoğraflar yayınlamışlar, vatandaşın kafasını karıştırmaya çalışmışlardır. Her ülkücü devletine ihanet edeni, memleketi için endişe edeni gözlerinden tanıyacak ferasete sahiptir. Nitekim sosyal medyada dolaşan bir takım bozkurt işareti yapan provokatörler teşkilat yetkililerimiz tarafından lanetlenerek oluşturulmaya çalışılan algı yok edilmiştir.
Gelelim olaydan çıkardığımız derslere ve sonuçlara;
Çok güzel bir paylaşım okudum sosyal medyada “Zarı atan kim olursa olsun kaybeden hep Türk oluyor”. İşte buradan başlayalım. Bu olayın asıl amacı ülkemizde ki düzenin bozulması, ülkemizde ki kişi ve kurumların zayıflatılarak ülkemizde önü alınamaz bir iç karışıklığın çıkarılmasıdır.
Ordusu itibarsızlaştırılmış, yasama, yürütme, yargı organlarına siyasi parti liderlerine karşı güvensizliğin baş göstermiş olduğu, herkesin bir birine karşı güvensiz gözlerle baktığı bir Türkiye’nin oluşmasıyla, İslam âlemi, Türk dünyası ve Ortadoğu üzerinde hedefleri olan çıkar odaklarının işleri kolaylaşacaktır. Yapılmak istenen tam budur.
Bu ana fikri kavrayıp asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Buna göre ayrıştırıcı değil birleştirici açıklamalar ve eylemler yapmalıyız.
Asker millet Türk milletinin, tarih boyu ve özellikle son dönemde güneydoğuda destan yazan Türk Ordusu ile arasına nifak sokulması, Ortadoğu'nun haritasını değiştirmek isteyenlerden başka kimsenin işine yaramaz. Aldanmayalım, hesabı masum askerlere değil bu işi organize edenlere soralım!
Unutmayın ki bu asker;
Plevne’den çıkmam diyen Şanı büyük Osman Paşa’nın askerdir.
Bu asker Çanakkale geçilmez diyen Enver Paşa’nın askeridir.
Bu asker Sakarya’dan Kocatepe’ye, Kocatepe’den Ege denizine kadar nefes almadan, düşmanı önüne katıp denize döken Mustafa Kemal Paşa’nın askeridir.
Bu asker Güneydoğuda, Özel harekat ve Polis birimleriyle birlikte destan yazan askerin ta kendisidir.
Bu ruha sahip asker vatandaşına asla ateş etmez, edenler Türk askeri değil teröristin önde gidenidir.
Günahsız er ve erbaşlara gelince, bu çocukların çoğu Anadolu’nun gariban ailelerinin çocuklarıdır. Tanıdık dayıları olmadığı için veya bedelli yapacak paraları olmadığı için, yeri gelmiş Güneydoğu’da bir kahpe kurşunla şehit olmuş, yeri gelmiş böyle akıl almaz işlerde öne sürülür olmuşlardır. Allah onları korusun, başlarına akıl sahibi komutanlar nasip etsin diyerek bu konuyu da kapatıyorum.
Paylaşılan resim ve videolarda şehit edilmiş vatandaşlarımızın durumlarını, gazi meclisin bile bombalandığını görünce, bunu yapanların idam edilmesi gerekir, hatta bu idamın “darbeciler, bölücüler ve tecavüzcüler” içinde geri gelmesi gerektiği konusunda ki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Herkes bu millete yaşattıklarının bedelini başka plan yapanlara ibret olacak şekilde ödemelidir.
Son sözler sizlere,
Ülkücü kardeşlerime çağrımdır, Abdestsiz sokağa çıkmayın. İşinize gücünüze ve sokakta gördüğünüz herkese sımsıkı sarılın, akşam oldu mu ailenizin yanında, her zaman olduğu gibi memleket için her türlü fedakârlığı yapacak şekilde hazır bir şekilde gecenizi geçirin. Memleketi normale döndürmek için üzerimize büyük vazife düşmektedir.
Allah milletimizi korusun!
Darbe İle Gönüllerde Yatan Ülkü Silinmez
- 21 Ekim 2016, 20:36
- 14