Güzel Türkiyemizde krizler, maceralar, alavere dalavere ve entrikalarla dolu günlere tam gaz devam ediyoruz. Karmaşık senaryolu dizi sektörümüzün hacminin dünyada ABD’den sonra ikinci sırada olması da boşuna değil. Çünkü ülkede her gün bir şey oluyor.
Ülkede siyaset gündemi Osman Kavala. Kim bu Kavala? 2013’teki Gezi Parkı olaylarının düzenleyiciliği, 15 Temmuz darbesinde parmağı olduğu gibi suçlamalarla 4 yıldır tutuklu Kavala’nın, beraat etmesine karşın cezaevinde tutulmasına devam edildiği gerekçesiyle Türkiye’ye uluslararası toplumdan eleştiriler vardı. Bu eleştiriler ABD, Fransa, Almanya, Hollanda, İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Kanada ve Yeni Zelanda olmak üzere toplam 10 ülkenin Türkiye büyükelçilerinin “AİHM kararlarına uyun, Osman Kavala’yı serbest bırakın” çağrısıyla resmiyete döküldü. Yeni Zelanda?! Evet, yanlış duymadınız, Yeni Zelanda!
Çark Caddesi’nde yoldan 20 kişi durdurup, “Yeni Zelanda’yı haritada gösterin” desek nasıl görüntülerle karşılaşırız acaba... Her neyse... Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Hepsini istenmeyen adam ilan ettiririm” tehdidini savurunca 10 ülkenin 10’u da çark etti, “Biz aslında sizin içişlerinize karışmamalıyız” dediler... Avrupa Birliği ülkeleri milyonlarca mülteci barındıran Türkiye’nin kapıları açmasından çekindi anlarım da, önce esip gürleyip ama sonra “içişlerinize karışmayalım” diyen Yeni Zelanda tombaladan mı yoksa piyangodan mı çıktı?
Nüfus olarak 1 kişiye 10’dan fazla koyunun düştüğü Yeni Zelanda’dan, 1 Doların 10’dan fazla lira olduğu Türkiye’ye u dönüşü yapıyoruz. ABD, Almanya, Fransa gibi ülkelerin büyükelçilerini mat eden Erdoğan, “Faiz haramdır” söylemine devam ediyor. Kapitalist sistemli dünyaya entegre olmuş - hatta entegre olmakla da kalmayıp en büyük 20 içerisine girmiş bir Türkiye’de - olan yine vatandaşa olacak. Faizleri yükseltmekten imtina eden Reis-i Cumhur, bana ıslanmaktan hoşlanmayan bir olimpik yüzücü adayını hatırlatıyor.
Şimdi ne olacak? Dolar-euro üzerinden fiyatlandırılıp, diğer yandan lira kazandığımız düşünüldüğünde, pek makbul şeyler olmayacağı kesin. Yine her şeye zam gelecek. Maaşlar da aynı kalacak.
Ekonominin ne kadar önemli olduğunu tartışmaya bile gerek yok. Bu ülkeyi gerçek anlamda seven hiç kimse, vatandaşlarının büyük çoğunluğunun bayramdan bayrama kırmızı et gördüğü bir sisteme boyun eğmez. Bilgisayar, telefon, artık rüyalarda bululabilen araba gibi şeylerin erişilmez olduğu bir sistemde, gencine ve yaşlısına milli mesele falan anlatamazsın. TSK’nın Suriye’nin kuzeyindeki varlığının önemli, Karabağ Savaşı, Mavi Vatan, Libya’nın önemi dersin; sana sıvı yağ, kıyma, kira, araba der. Maslow’un ihtiyaçlar eğrisi tecrübeyle sabittir.
Ekseriyeti temel yaşam malzemesini güç bela elde eden bir kitleye etikten bahsedemezsin. Hobbes’un “İnsan insanın kurdudur” söylemi ortaya çıkıverir. “Stadyumda sahanın dibinde maç izliyor, medeniyete bak” dediğimiz İngilizler geçen ayki petrol krizinde benzin kuyruklarında birbirlerini dövüyordu. Bu işler böyledir, bunun İngilteresi, Türkiyesi, Yeni Zelandası yok. Ankara’dakilerin bilgisine...