Lozan değil Turan!  

Kuyudan taşı bizde çıkarmaya çalışalım diyeceğim ama o taş bizim kuyuya düşmez arkadaş, gidin az ötede oynayın bu milletin ayarlarıyla.

Milli takımın maçlarında dahi birleşmeyen gönüllerimiz paralel yapı darbe teşebbüsü ve sonrasında yaşanan olayların ayrıntıları gün yüzüne çıkmaya başladıkça birleşti ve Yeni Kapı ’da adeta nehir olup denize aktı.

Büyük Türk milleti o gün, bu girişimin ne anlama geldiğini şu cümleler ile öğrendi;

“15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü, 627 yıl önce Kosova'da mağlup olanların yeni bir kalkışmasıdır. 620 yıl önce Niğbolu'da ezilenlerin tekrardan başını kaldırmasıdır. 572 yıl önce Varna'da, 563 yıl önce İstanbul'da, 490 yıl önce Mohaç ‘ta döktükleri kanda boğulduklarını sandıklarımızın yeniden karşı harekâtıdır. 15 Temmuz'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, emniyet ve istihbarat kuruluşlarını bombalayıp sivil ve masum vatandaşlarımızı katledenlerle 101 yıl önce Çanakkale kıyılarında gelip üzerimize ateş saçanlar, aynı karanlık yolun yolcusudur."

Bu tarih kokan tespit, milletimizin gözünü açmış, “tarih tekerrürden ibarettir” cümlesinin aslında iş olsun diye ortaya atılmamış bir cümle olduğunu toplumun her kesiminden vatandaşımızın anlamasını sağlamıştır. Bu ifadelerle herkesin merak ettiği 15 Temmuz failleri  “Haçlılar” olarak tüm dünyaya karşı çekinmeden haykırılmıştır.

 

Gel gelelim bugün ki halimize.

15 Temmuz sonrası milletimizin beden ve ruhunda Türk İslam özelliklerinin hasret kaldığımız şekilde ortaya çıkması, insanlarımızın milli olmanın ve mümin olmanın gerçek manasını kavramaya başlaması birilerini rahatsız etmiş olacak ki, yine ayrıştırılmaya başlandık.

Sadece Allah’ın rızasını gözeterek, tam bağımsız bir şekilde geçmiş zamanda dünyaya nizam vermiş olan milletimiz, daha önce gerçekleştirmiş olduğu bu kutlu ülkünün hayalini, üzerine atılmış esaret zincirlerini kırarak yine kurmaya başlamışı ki anında birileri devreye girdi.

Devreye girenlerin kim olduğu yukarıdaki tarih kokan tespittekiler ile aynıdır. Ancak kimler buna ister istemez alet oluyor asıl önemli nokta burasıdır.

Birleşen ruhlarımızı önce kadifelere sarıp gerekli milli programların uygulanması ile çelikten bir yumruk haline getirmek yerine işi gücü bıraktık Lozan zafer mi hezimet mi bunu tartışıyoruz.

Ne gereği var? Kime faydası var? Amaç ne?

Özellikle şu dönemde hiçbir faydasını bulamadığımız aşikâr.

Ne zaman hatalarımızdan ders alacağız.

Neden vatana millete sahip çıkmış onu ortada bırakmamış, kul olduğu için günahı da sevabı da olabilecek kişileri artık rahat bırakmıyoruz. Neden tüm yokluklara rağmen kazanılmış bir Kurtuluş Savaşını kirletmeye çalışıyoruz. O savaş kazanıldığı için 93 yıl önce bugün İstanbul büyük Türkçü Yusuf Akçura Bey tarafından işgalcilerden teslim alınmıştır, neden bunları yokmuş gibi farz ediyoruz.

Aynı ittifakların farklı zamanlarda birçok saldırısına uğrayan bizler, tekerrürden ibarettir demek için mi tarih okuyoruz.

Ne zaman binlerce yıllık tarihimizi artık “tarih bir erken uyarı sistemidir” mantığıyla okuyup anlayıp buna göre önlem alıp, hasar gören surlarımızı tamir edip, eksik kalan burçlarımızı örüp 80 milyon süvarisi ve buna ilave 300 milyon civarı gönüllü birlikleri ve 1,5 milyarın üzerinde destekçisiyle Lozan’ı tartışmak yerine, kapıların kilitsiz, sokakların çöpsüz, nehirlerin kirsiz, mahallelerin muhtaçsız, adaletin eksiksiz, kardeşliğin sınırsız olduğu tüm mazlumlara yetecek Turan ülkesinin yoluna çıkmıyoruz.

Yukarıdaki tarih kokan tespiti yapan değerli Devlet Adamı Bahçeli Bey’in bu konuyla ilgili cümlelerini aktararak konuyu kapatıyorum.

“Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık vesikası, hukiki senet ve zırhıdır; ihlal ve inkar edilirse 15 Temmuzculara gün doğar.”

 

Kalın sağlıcakla.