Günlerdir dolarla yatıp dolarla kalkıyoruz.
ABD başkanı Trump, seçim vaatlerinde belirttiği gibi kendi paralarının değerini yükseltmek gayretinde.
Amacı, ülke borcunu ödeme yapmadan olabildiğince aşağılara çekmek. Anlayacağınız onların da ekonomisinin durumu çok iyi değil.
Trump’ın bu hamleleri sonucu ekonomimizde oluşan dalgalanmaların, sosyolojik olarak bazı sonuçları da görülmeye başlandı. Sade vatandaşlar açısından tıpkı 15 Temmuz darbe girişimindeki gibi endişe ile başlayan süreç, iktidar sahiplerini eleştiri alt limiti ile onlara tereddüt etmeden verilen destek üst limiti arasında gidip geliyor.
Alt ve üst limitlerin birlikte oluşturdukları öyle bir bölge var ki, orası da memlekete her ne pahasına olursa olsun sahip çıkmak. ABD’nin dünya üzerinde ki sömürücü düzenine boyun bükmemek. Solcusunun da sağcısının da arzusu bu.
İçimizdeki bir takım yabancı hayranlarını, her fırsatta kendi ülkesini kendi insanını eleştirip, batı medeniyetinin gerisinde kaldığımızı ifade edenleri bir kenara bırakıp, vatandaşlarımızda ki bu tavrı görünce aklıma Kuran’da Hz. Süleyman’ın Sebe melikesi Belkıs’a verdiği şu cevap geliyor;
“……Allah’ın bana verdiği (nimetler), size verdiğinden (çok) daha iyidir….” (Neml – 36)
Bu cevap çok manalıdır. Hz. Süleyman hem peygamber hem de sultandır. Hani derler ya dünya Sultan Süleyman’a dahi kalmadı diye, işte o kişi Kanuni Sultan Süleyman değil Hz. Süleyman’dır.
O’na birçok zenginlik ve ayrıca kuşlar, cinler gibi birçok mahlukatın hükümranlığı verilmiştir. Sebe melikesi ona hediyeler gönderip Süleyman’ın tevhid çağrısını, onu dünya nimetleri ile aldatarak reddetmek istemiştir.
Ayette beni etkileyen en ince nokta ise: Süleyman’ın sahip olduğu zenginliğin büyüklüğünden çok, bu nimetlerin “Allah” tarafından verildiğinin yüksek derecede idrakinde olunması ve net bir şekilde dile getirilmesidir.
İşte Kuran’ın emrettiği en önemli husus bu ayeti okudukça ruhumuzun derinlerine işlemektedir. Allah’tan gayri ilah yoktur. Az da çokta olsa O’nun verdiği, O’nu tanımayanların hediyelerinden çok daha kıymetlidir.
Bugün Türk milletinin gösterdiği milli tavrın kodlarında, Kuran’da bu ve bunun gibi geçen birçok ayetin esrarı gizlidir. Birde, daha fazla anlayarak okuduğumuzu düşünün… Neyse bu başka bir yazının konusu olsun. Biz konumuza devam edelim.
Yaşadığımız onca sıkıntıya ve son ekonomik olaylara karşı, yüce Allah’ın kendisine vermiş olduğu bu cennet vatanın başkalarının sahip olduğu her türlü hazineden daha kıymetli olduğunu gösterir şekilde, milli bir duruş sergileyen milletin, sosyal ve ekonomik teşkilatlanması bu noktada en acil meselemiz olmalıdır. Millet buna hazırdır.
Bu teşkilatlanmayı nasıl yapabiliriz diye düşünürken Prof. İbrahim Kafesoğlu’nun Türk Milli Kültürü isimli eserinde yer alan, Hun İmparatoru Metehan’ın, Türk ordusunun ilk defa sistemli bir hale getirmek için kullandığı 10’lu sistemden bahseden cümleleri hatırıma geldi;
“Demek ki, 10’lu sistem sosyal ve idari bakımlardan da fevkalade mühim iki fonksiyon icra etmekte idi: Biri, devlet güçlerinin tümünün kabile soy vb. ayrılıklarına bakılmaksızın 10’lu sisteme göre bölünerek, merkezden tayin edilen kumandalar aracılığı ile en üstte tek sevk ve idareye bağlanması. Böylece herkesin birbirine yardımcı olduğu bir millet birliği meydana getiriliyordu. İkinci olarak da, bütün idari görev sahipleri aynı zamanda asker olduklarından, ordunun vazife ciddiyeti her türlü sivil, idari ünitelere yansıdığı için devlet mekanizmasının askeri disiplin içinde çalışması temin ediliyordu.”
Görüldüğü gibi o devirde milletin var olabilmesi için ordu öncelik olduğu için, millet askeri görevler üzerinden teşkilatlanmıştır. Her fert, her aile bu teşkilatın içine dahil edilerek adeta sosyal bir ağ örülüp asırlarca hüküm sürecek tarihi bir devlet yapısı kurulmuştur.
Bugün önceliğimiz ekonomi olduğuna göre, kendi kendimize yetebilmek, dünyada söz sahibi olabilmek, fazlasını üretip olmayanlara da verebilmek için böyle bir sosyal ekonomik teşkilatlanmaya ihtiyacımız vardır.
Devletimiz elbette ekonomi üzerinde yapılan oyunlara benzer hamleler ile karşılık verecektir. Ancak, yıllardır dışa bağımlı ve tüketime dayalı bir şekilde sürdürülen ekonomik yaklaşımın artık, üretime dayalı ve herkesin içinde sorumlulukla orantılı hak sahibi olduğu bir sisteme revize edilmesi gereklidir. Aksi halde yükselmek mümkün değildir.
Ülkemizde ki şehirler, köyler; toprak, iklim, nüfus yapısı gibi hususlar göz önüne alınarak belli bir ekonomik pay dahilinde görevlendirilir, her vatandaşın görevli olduğu küçük ekonomik topluluklar oluşturarak bütün halde ekonomiye katkı sağlayan bir millet yapısı oluşturulursa emin olun Mete’nin kurduğu Türk ordusu gibi sarsılsa dahi yıkılmaz bir Türk ekonomisi oluşturulur.
Millet böyle bir plana destek verir gece uyumaz gündüz boş durmaz çalışır. Yeter ki elle tutulur bir çalışma ortaya koyulsun.
SOSYAL VE EKONOMİK TEŞKİLATLANMA
- 13 Ağustos 2018, 00:00
- 7