MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunuyor. Bahçeli, "Türkiye'de görev yapan 10 ülkenin büyükelçisi tarafından açıklanan muhtıranın külleri soğumadan, şimdi de Kılıçdaroğlu karşımıza çıkmıştır. CHP Genel Başkanı, Türkiye'de görev yapan yabancı devlet büyükelçilerine bir mektup yollamıştır. Bu mektup 5 Kasım skandalı olarak tarihe geçecektir" dedi.
"KÜFÜR ETMEK SOYSUZLUKTUR"
Bingöl'de şehit yakınına küfür eden İYİ Parti milletvekili Lütfü Türkkan'a da değinen Bahçeli, "Milli ve manevi değerlerimiz sistematik şekilde tahrik edilmektedir. Bizler varlığımızı milletimize bağlı olduğuna inanan siyaset temsilcileriyiz. Şehit yakınlarımız bizlere haklarını helal etsinler. Bugünlerimizi borçlu olduğumuz şehitlerimiz ve ailelerimizi göz ardı etmemiz mümkün değildir. Açık açık söylüyorum, şehidimizin bacısına küfür etmek soysuzluktur, düşman dilidir. Bu kansızlık, ahlaksızlık hepimizin yüreğini dağlamıştır.
"SORULARAK HESAPLARINI YARINA BIRAKMAYACAĞIZ"
Yaptığını bulacak, ettiğini çekecektir. Ne yaptılarsa aynısı ile karşılaşmaları Allah'tan niyazımdır. Gereği mutlaka yapılacaktır. Şehitlerimizi unutmayacağız, aziz hatıralarını unutturmayacağız. Sorulacak hesaplarını yarına bırakmayacağız. İP Başkanı, Benim İmralı canisi ile mektup arkadaşı olduğumu söylüyor. İddiasını ispat etmez ise müfterinin en önde gidenidir." dedi.
İşte Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, TBMM Grup Toplantısında yapmış olduğu konuşmanın tamamı;
Değerli Milletvekilleri,
Değerli Basın Mensupları,
Haftalık olağan Meclis Grup Toplantımız münasebetiyle sizlerle paylaşmayı arzu ettiğim düşüncelerime geçmeden evvel hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Nerede yaşarsa yaşasın, televizyon ekranlarından, radyo kanallarından, sosyal medya platformlarından bugünkü toplantımızı takip eden aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda hayat mücadelesi veren kıymetli kardeşlerimize şükranlarımı sunuyorum.
Kalbi vatan ve millet sevdasıyla çarpan her insanımızı hasretle, hürmetle kucaklıyorum.
Yarın 10 Kasım, bu çerçevede Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete irtihalinin 83’üncü yıl dönümünü anacağız.
Ölüm raporunu imzalayan dokuz tıp profesörünün aynen dediği şuydu: “10 Kasım 1938 Perşembe sabahı, saat dokuzu beş geçe, muazzez ve büyük hasta terk-i hayat eylemiştir.”
Aziz Atatürk fani bir insandır, ömrü hem sayılı hem de sınırlıdır.
Fakat geride bıraktığı muhteşem eserleri, muazzam emanetleri, müstesna hizmetleri, muhterem mücadeleleri maşeri vicdanda, milli hafızada ebediyen varlık hükmünü koruyacaktır.
"Bir arada ve bağımsız olarak yaşama azim ve iradesi kırılmadıkça bir milletin asla yok edilemeyeceğini” herkese ispat ederek mazlum milletlerin istiklal mücadelelerine örnek olan Atatürk’ü yüzyılın dehası yapan özelliklerinin başında, "kuvvetli öngörüsü” gelmektedir.
Atatürk, Türk milletinin varlığına kast eden her türlü sinsi tertibin farkına vararak onları deşifre etmiş, milleti uyandırmış, bağımsızlık meşalesini yakarak Türk milletinin yolunu aydınlatmıştır.
Her alanda bağımsız olmayı esas alan, milli menfaatlerden asla taviz vermeyen, baskıya, dayatmaya, esarete karşı geri adım atmayan bir politika izlemiş, tüm dünyanın Türkiye’ye gıptayla bakmasına neden olmuştur.
O, Türk milletinin tarihi ve milli ortak değeridir.
Atatürk’ün istiklal mücadelesini verdiği zorlu dönemde yaşananlar, Türkiye’yi her taraftan kuşatan düşmanlarla, ihanetlerle, isyanlarla ve bunlara karşı verilen mücadelelerle, her Türk vatandaşının çok iyi öğrenmesi ve ibret alması gereken bir dönemdir.
Çünkü Büyük Atatürk’ün de öngördüğü gibi, Türk milletinin; "Şahsi menfaatlerini düşmanların siyasi emelleriyle birleştirebilecek gafillerin ihanetleriyle” her zaman karşılaşması mümkündür.
Atatürk; bir yandan Türk milletinin kendine olan güvenini, var olma kararlılığını güçlendirirken; diğer yandan da milletin arasına nifak sokan art niyetlilerle mücadeleye öncelik vermiştir.
Bu nedenle; "Türk milletinin gurur duyduğu, feyiz aldığı değerleri yıpratarak güven duygusunu yok etmek isteyenlerin” hedeflerinden biri de Atatürk olmuştur.
Selanik’teki pembe boyalı evin ikinci katındaki ocaklı odada doğan, 57 yıllık bir hayata devasa bir tarihi sığdırıp İstanbul Dolmabahçe’de rahmeti rahmana kavuşan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü Türk nesilleri her daim saygıyla hatırlayacaktır.
10 Kasım esasen bir yas ve matem günü değil, Aziz Atatürk’ü idrak vesilesi, düşüncelerini ifade vetiresi, eserlerini muhasebe veçhesi, Cumhuriyet’i öncesi ve sonrasıyla kavrama vefasıdır.
O, yılmaz bir mizaca, teslim olmaz bir şahsiyet mimarisine haizdir.
O, Türk milletinin sinesinde bir hilal gibi parlayan kurtuluşun öncü ismidir.
Bizatihi dile getirdiği şu sözleri bizim için paha biçilemez değerdedir:
“Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının “Kavm-i Necip” evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum.
Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir.”
Türklüğün medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyetinin, bundan sonraki inkişafı ile istikbalin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacağından şüphe duymuyordu.
Devamında da aynen dediği şuydu: “Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, dileğim şudur: Beni hatırlayınız.”
Elbette her zaman hatırlayacağız, her ortamda da hatırlatacağız.
Milli Mücadele’nin yolbaşçısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 83’üncü yıl dönümünde saygıyla, minnetle, rahmetle anıyorum.
Türk milleti hiçbir güce eğilmeyecek, vatan evlatlarının özündeki cevheri ortaya çıkartarak şer odaklarının heveslerini kursaklarında bırakacaktır.
Bu vesileyle Kurtuluş Savaşı’nın isimli isimsiz nice kahramanına, şehitlerimize, elleri öpülesi ceddimize de Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, aziz hatıraları önünde tazimle eğiliyorum.
Değerli Arkadaşlarım,
Bir mücadelenin sürekli olması kadar haklı olması da kaçınılmaz bir hayat kaidesidir.
Türk milleti tarihin her devrinde haklı mücadelesiyle sivrilmiş, haysiyetli vasfıyla göz doldurmuş, gönüllerde taht kurmuştur.
Milletimizin şerefli varlığı zulümle anılmamış, eziyetle karılmamış, haksızlıkla karışmamıştır.
Şayet konu milletse, şayet konu vatan ve istiklal onuruysa helal süt içmiş her insanımız adeta devleşerek husumete, huşunete, en şedit hücumlara dayanmasını, can pahasına da olsa zulüm çemberini parçalamasını bilmiştir.
Mesela Mehmetçik unvanının isim babası Bigalı Mehmet Çavuş bunlardan sadece birisidir.
Çanakkale Savaşları esnasında, bilhassa Seddülbahir’de mermisi bitince tüfeğini kırıp düşmanın üzerine fırlatan, tüfek parçası kalmayınca eline geçirdiği taşları birer birer düşman askerlerine atan Bigalı Mehmet Çavuş ve daha nice kahramanımız milletimizin yüz aklarıdır.
Onlara çok şey borçlu olduğumuzu söylemeye gerek bile yoktur.
Türk milleti şehidiyle, gazisiyle, yazılmış yazılmamış pek çok destanıyla en çetin tuzakları bozmuş, en vahim saldırıları göğüslemiş; hamd olsun varlığını, birliğini ve bekasını muhafaza başarısını göstermiştir.
Bugün de, istiklal ve istikbalimizi korumak amacıyla, içinde bulunduğu vaziyetin imkân ve şartlarını hesap etmeyen vatan evlatlarının hasbi mücadeleleri bir yönüyle tarihin tekrarından başka bir şey değildir.
Çünkü muhtaç olduğumuz kudretin ta kendisi olan kan yine aynı kandır, çok şükür milli damarlarda hızla dolaşmaktadır.
Tarihe not olarak özellikle düşmek isterim ki; hiçbir siyasi hedef, hiçbir siyasi plan, hiçbir dünyevi lezzet Türk milletinin varlığından, egemenlik haklarından, dirliğinden, geleceğinden ve güvenliğinden daha önemli, daha öncelikli değildir.
Siyasi rant hesabı yaparak iflah olmaz hırslarıyla ikbal kaygılarını eklemleştirenler her değerimizi bırakınız sömürmeyi, kaynağında söndürmek için çabalamaktadır.
Terörle mücadeleyi engellemek, terörizmin değirmenine su taşımak, terör örgütlerine can suyu vermek için devamlı faaliyet halinde bulunan siyasi partilerin işin özünde bir numaralı milli güvenlik tehdidi haline geldiklerini görmek, bunların maskesini indirmek zorunluluktur.
Meselenin can alıcı noktası şudur ki, Türk tarihinin kahramanlık zincirini kırmak için fırsat kollayan siyasi parti ve sivil toplum örgütü kisvesine bürünmüş odakların adalet, demokrasi, ekonomi, özgürlük, hukuk, insan hakları gibi kavramları sık sık telaffuz etmeleri kahredici sahtelik olduğu kadar yalan ve riya numunesidir.
Bize düşen samimiyetle sahtekarlığı tefrik etmek; nihayetinde halkın, hakkın, hakikatin yanında durmaktır.
Türkiye’nin ayağından çekiştirenler boş durmuyorlar.
Nitekim yıkım ve ihanet lobisi oldukça faaldir.
Fitnenin birisi biterken diğeri başlamaktadır.
Dezenformasyon, manipülasyon, spekülasyon, itibar suikastları, algı operasyonları, çarpıtılmış haberler, sübjektif yargılar, kara propagandalar iftira kampanyaları mesafe almakta, maalesef insan ve toplum hayatını zehirlemektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın sağlığıyla ilgili yayılmak istenen ahlaksız tezviratlar, bunu fırsat bilip Borsa İstanbul’da oyunlar oynayan, döviz piyasası üzerinde baskı oluşturan iç ve dış husumet cephesinin varlığı gözümüzden kaçmayan alçaklıklardır.
Siyasi, ekonomik ve diplomatik saldırıların cesameti yaygınlaşmaktadır.
Türkiye’nin sırtına hançer saplamak için fırsat kollayanların, 2023’ün ve müteakip yılların umutlarını karartmak niyetiyle ortam yoklayanların her karanlık yola, her kirli yönteme müracaat ettikleri açıkça görülmektedir.
Adına millet ittifakı denen, gerçekte ve kesinlikle zillet ittifakı olan hastalıklı siyasi bünyenin ana ve ara ortakları Türkiye’nin önünü kesmek, Türk milletinin tarihi haklarını sekteye uğratmak için sanki yarış halindedir.
CHP yönetimi terörle mücadeleye hayır diyerek tarihinin en büyük kırılmalarından birini yaşamıştır.
HDP’nin kafesine giren CHP resmen patlamış, etrafı pis kokular sarmıştır.
CHP yönetimi PKK’ya, YPG’ye, PYD’ye evet; Türkiye’ye hayır demiştir.
Çanakkale ruhunu sarsan, Milli Mücadele’yi satan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına darbe vuran CHP Genel Başkanı ve yönetiminin ne yatacak ne de sığınacak yeri kalmıştır.
Türkiye’nin istikrarsızlık dönemleri, kriz yılları, toplumsal çalkantıları, siyasi bunalımları, ekonomik kıtlıkları, kardeş kavgaları, fren tutmayan kutuplaşma fırtınaları aslında CHP’nin tarihiyle özdeştir. Bir nevi CHP’nin tarihidir.
CHP’yle yüzleşmek demek, Türkiye’nin huzursuzluk devirlerine ayna tutmak demektir.
Bir zamanlar telaffuz edilen işgal de bir boykot da bir yaklaşımı toplumsal huzurumuzun tıkacı olmuştur.
Nerede bir anarjik vaka görülmüşse oradan CHP çıkmıştır.
Nerede bir tramva varsa orada CHP suçüstü yakalanmıştır.
Bu partinin kalemşörlüğünü yapan kozmopolit zihniyetler milli dokuda dipsiz kuyular açmak için çırpınmışlar, bir kısmının görevleri bitince de soluğu yabancı ülkelerde aldıkları ortaya çıkmıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu bir sonuçtur, sebepler ise CHP’nin son 50 yıllık tarihinde yatmaktadır.
Öyle bir aşamaya gelinmiştir ki, Kılıçdaroğlu’nun istikameti hepten şaşmış, bütün yolları Kandil’e açılmıştır.
HDP’nin kuklasına dönen, PKK’nın eline avucuna düşen CHP’nin hali utanç vesikasıdır.
Türkiye’nin haklı mücadelesine sırt çeviren işbirlikçilik markaları, Cumhuriyet Halk Partisi’yle yanında yöresinde bulunan diğer marjinal ve operasyon partilerinden başkası değildir.
Mehmetlerimize kurşun sıkan, polislerimize pusu kuran, korucularımıza bomba atan, kadınlarımıza, kızlarımıza, bebeklerimize, masum her insanımıza ölüm saçan teröristlerle mücadeleye karşı çıkan, hayır diyen CHP’dir ve bu güvenlik sorunu parti geldiğimiz bu aşamada tarafını ve tercihini şeytandan yana kullanmıştır.
Aziz şehitlerimizin ruhu muazzep edilmiştir.
Gazilerimiz müteessir haldedir.
CHP’ye oy veren kardeşlerimiz şaşkındır, şok halindedir.
Bu kadarı da fazla diyen herkes CHP’nin, İP’in ve diğer vagon partilerin gerçek yüzlerini, gerçek emellerini görmüş ve tanımışlardır.
İyice sıkışan, manevra alanı daralan, minderden kaçmak için çareler arayan Kılıçdaroğlu soluğu bu defa da Yozgat’ta almıştır.
Ve aynen şunları dile getirmiştir: “Kandil denen yuvayı yerle yeksan etmezsem bana da Kılıçdaroğlu demesinler.”
Güler misiniz, ağlar mısınız?
Atalarımız boşuna söylememiş: Karga kekliği taklit edeyim derken kendi yürüyüşünü şaşırmış.
Atmaya niyeti olmayan korkak, taşın büyüğüne sarılırmış, gerçekten de Kılıçdaroğlu’nun hal-i pür melali tıpkısıyla budur.
Sayın Kılıçdaroğlu, Kandil’de yuva değil, mağara delikleri vardır ve senin karşı çıktığın, ama bizim kabul ettiğimiz tezkere sayesinde teröristleri o deliklerde Allah’ın izniyle yok edeceğiz.
Ağzına bir kez olsun PKK’yı al da görelim.
Bir defa da olsa PKK’ya hainsin, katilsin, canisin diyerek seslen de teröre karşı tavrını öğrenelim.
Sanıyorum bilmiyorsun, çünkü ilgilenmiyor, takip etmiyorsun, teröristler sadece Kandil’de bulunmuyor, Irak’ın kuzeyinde, Suriye’nin kuzey ve doğusunda da yuvalanıyorlar.
Ayrıca özgürlüğünü istediğin, neden içeride tutulduğunu devamlı sorup sorguladığın Selahattin Demirtaş Kandil yetiştirmesi azılı ve kanlı bir teröristtir.
Kesin olan bir şey varsa o da şudur: İşine gelmediğinden dolayı bu yakıcı gerçeği de görmek istemiyorsun.
Senin meşru kabul ettiğin HDP Kandil’in siyaset ayağı, bölücülük ağı, hıyanet odağıdır.
İnsafını, vicdanını, siyasi ahlakını bir parçada olsa mahfuz tutuyorsan bari bunu kabullen, Allah için milletin huzuruna çıkarak af ve merhamet dilen, nedamet göster.
Diyarbakır başta olmak üzere, yurdumuzun dört bir köşesinde analar evlatlarını almak için HDP il binaları önünde nöbet tutuyorlar, bundan da mı haberin olmadı? Bunu da mı bilmiyorsun?
Sayın Kılıçdaroğlu, eğer mertsen, eğer gücün yetiyorsa, eğer gözün kesiyorsa, eğer kendine güveniyorsan HDP’li yoldaşlarının karşısına dikil de Kandil’i yerle yeksan edeceğini söyle.
Yozgat’a gidip bunu Bozok yaylasının yiğitlerine değil, HDP’li bölücülerin, büyüsüne kapıldığın terör destekçilerinin yüzüne haykır, haykır da adam mısın değil misin karar verelim.
PKK’ya teröristsin diyebiliyor musun? Demirtaş’a hainsin diyebiliyor musun? Diyorsan gir oyna, çık oyna; yok diyemiyorsan git Kandil’e, gir ağla, çık ağla.
Değerli Milletvekilleri,
Demokrasilerde muhalefet iktidardan daha mühim bir mevkiidir.
İktidar her rejimde, her sistemde bulunmak durumundadır, muhalefet ise yalnızca demokrasilerde mevcuttur.
Milliyetçi Hareket Partisi Cumhur İttifakı’nın bir ortağı olsa da işlevi ve üstlendiği demokratik sorumluluğu muhalefettir, bunun yanı sıra TBMM’de denge ve denetleme göreviyle mesuldür.
Muhalefet etmek, her yapılana kulp takmak, her adımı kundaklamak demek değildir.
Demokrasilerde muhalefet görevi, iktidara karşı meşru ve hukuki vasıtalarla, bir program ve ahlaki sınırlar dahilinde yerine getirilir, buna karşılık ülkeye, millete, milli meselelere muhalefet muhbirliktir, müfritliktir, münafıklık alametidir.
Türkiye’de görev yapan 10 ülkenin büyükelçisi tarafından ortaklaşa açıklanan 18 Ekim muhtırasının henüz külleri soğumadan, mahiyeti farklı olsa da, aynı maksada hizmet gayesiyle şimdi de Kılıçdaroğlu karşımıza çıkmıştır.
CHP Genel Başkanı, 5 Kasım 2021 tarihinde, Türkiye’de görev yapan yabancı devlet büyükelçilerinin tamamına kendi dillerinde kaleme alınmış bir mektup göndermiştir.
Bu mektup bir siyaset krizidir.
Bu mektup 5 Kasım skandalı olarak tarihe geçecektir.
Kılıçdaroğlu baştan ayağa Türkiye alerjisiyle yazılmış satırlarda ayan beyan jurnalcilik yapmıştır.
Bahse konu mektupta diyor ki:
“Ülkenizdeki yatırımcılar, Kanal İstanbul gibi her yönüyle dünya iklimine karşı bir hareket olan bu projeyi desteklememelidir.
Bu, ülkemiz ile birlikte dünyanın iklimine de dönülmez bir zarar verecektir.
İstanbul’a ihanet dünyaya ihanet anlamına gelir.
Kanal İstanbul Projesi’nin uygulanmasının önlenmesi için mücadele vermeye devam edeceğim.
Ülkemin iklimini, havasını, suyunu, toprağını korumak benim görevim. Sizlere de dünyayı korumak için çağrıda bulunuyorum.”
Diyeceğim odur ki, sözün anlamını kaybettiği bir noktadayız.
Mezkur bu zillet mektubunu okuduktan sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun şayet Türkiye’ye çekilmiş bir silah değilse, biliniz ki esir edilmiş bir siyasetçi olduğuna kesin kanaat getirmiş durumdayım.
Bir muhalefet partisi iktidarın yapmayı planladığı bir projeyle ilgili itirazı, hatta kategorik reddi olabilir, doğal ve normal olanı bu itirazı demokratik yollardan millete anlatması, ilk elden aktarması, sandıktan yetki aldığı takdirde de hedefleri doğrultusunda gereğini yapmasıdır.
Gelin görün ki, siyasi fail CHP oldu mu, işin rengi tamamıyla değişmektedir.
CHP Genel Başkanı’nın yabancı sefirlere Türkiye’nin iç meselesi olan bir projeyle ilgili mektup yazıp casusluğa heves etmesi hangi aklın ürünü, kimin telkini, kimlerin tertibidir?
Sayın Kılıçdaroğlu ne hallere düştün?
Seni ele geçiren, iradene pranga vuran kimdir?
İtiraf et de yardım edip elinden tutalım, ihbar et ki düştüğün derin çukurdan seni çekip alalım.
Türkiye’nin bir meselesini yabancı büyükelçilere nasıl bir mantıkla, hangi hakla şikayet edip yardım dileniyorsun?
Ayrıca senin muhatabın büyükelçiler mi?
Hiç mi gocunmadın, hiç mi utanmadın, hiç mi sıkılmadın?
Derdin varsa gidersin millete düşüncelerini paylaşırsın, yabancı büyükelçilere ülkemizi, ülkemizdeki muazzam bir projeyi nasıl ispiyonlarsın? Ne hakla kötülersin?
18 Ekim bildirisinin anlaşıyor ki, siyasi ayağı sensin, çünkü süngü düşürmüş bir siyaset defosu, ona buna el açan mihnet ehlisin.
Kılıçdaroğlu demokrasiye kara çalmış, leke sürmüştür.
Emperyalizmin Türkiye’deki sürgit kuluçkası olduğunu ispatlamıştır.
CHP, milli iradeyle yollarını bir daha kavuşmamak üzere ayırmıştır.
Yabancılardan medet uman bir siyaset acizliğinin Türkiye’nin geleceğinde olması artık imkansızdır.
Cumhuriyet Halk Partisi’ne gönül veren kardeşlerim ya Kılıçdaroğlu ve dar kadrosundan derhal kurtulacak ya da partilerinin siyaset çöplüğüne gitmesini hüzünle izleyeceklerdir.
Kılıçdaroğlu bir çuval inciri berbat etmiştir.
Artık suyu ısınmış, miadı dolmuştur.
Bu siyaset kofluğunun buram buram jurnal kokan mektubu gayri millidir, gayri ahlakidir, gayri meşrudur, gayri ciddidir, dahası millet ve demokrasi karşıtıdır.
Zillet ittifakının dikişleri sökülmüş, yama tutmadığı ortaya çıkmıştır.
Sayın Kılıçdaroğlu, tarihinden de mi ders ve ibret almadın?
Nasıl bir hüsrandasın? Nasıl bir tüneldesin?
Yabancı büyükelçilere mektup yazıp Türkiye’yi ve İstanbul’u şikayet etmen ipliğini pazara çıkarmıştır.
İstanbul’un sorunlarını gidermek varken, misal olarak Türkiye’nin göz bebeği Kapalıçarşı esnafımızın ağırlaşan ulaşım ve otopark sorunlarının çözümü hususunda Büyükşehir Belediyesi üç maymunu oynarken, sen kime ne anlatmaya çalışıyorsun?
Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyordu ki:
“Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği Cumhuriyet’e inananlarla onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek lazımdır.”
Bugünkü CHP yönetimine gelecek emanet edilebilir mi?
Bu elitiz ve mandacı kadroya en küçük güven duymak mümkün müdür?
Bir millet geleceğini planlayabilmek için geçmişini bilmek durumundadır.
Yani bir milletin tarihi, bilmesi gereken en büyük gerçeğidir.
Kılıçdaroğlu ve yakın çalışma ekibi geçmişlerine kalın bir sünger çekmiştir.
Türk milleti de onları sandığa sürgüleyecek, bir daha da kısıldıkları, hapsoldukları yerden çıkmalarına kesinlikle müsaade etmeyecektir.
Muhterem Arkadaşlarım,
Terörle mücadele aynı zamanda vatan mücadelesi, millet mücadelesi, beka mücadelesi, bağımsızlık mücadelesidir.
Yapılan açıklamalara göre, 24 Temmuz 2015’ten bugüne kadar 32 bin 859 terörist cezalandırılmış, alayı birden etkisiz hale getirilmiştir.
1 Ocak 2021’den bugüne kadar da 2 bin 384 hainin başı ezilmiştir.
Kahraman Mehmetlerimiz teröristleri önlerine kattıkları gibi kovalamakta; dağ, taş, mağara, mezra, sınır ötesi demeden peşlerine düşmektedir.
Allah’ın izni, milletimizin eşsiz destek ve dualarıyla terör musibetinin kökü kazınacak, ihanet yapanın yanına kesinkes bırakılmayacaktır.
CHP, HDP ve diğerleri istedikleri kadar tezkereye hayır desinler, yararsızdır, sonuçsuzdur, herhangi bir tesir uyandırmayacaktır.
Türk milleti tezkere kaçaklarına siyasi tasdiknamelerini çoktan hazırlamış, 2023 yılının Haziran ayında da bunlara tebliğ etmek için sabırla beklemeye koyulmuştur.
Son zamanlarda, PKK/YPG terör örgütüyle Esad yönetimi arasında diyalogların arttığı görülmektedir.
Tel Rıfat başta olmak üzere, sınırlarımıza mücavir bölgelerde teröristler Rus yapımı mayınlar döşeyerek mevzi almaktadır.
ABD Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon sözcüleri Suriye’nin kuzeyinde yuvalanan PKK/YPG’ye karşı yapılacak muhtemel operasyona engel çıkarmak için Türkiye’ye farklı ton ve içerikte çağrılar yapmaktadır.
ABD Başkanı da, Aralık ayında düzenlenecek sözde demokrasi zirvesine ülkemizi davet etmeyerek kendi çapında mesajlar vermekle uğraşmaktadır.
Ne var ki akacak kanı damarda tutmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.
Meşru güç kullanımı oyunu bozacaktır, milli güvenliğimize, milli varlığımıza diş bileyen, suikast düzenleyen kim olursa olsun bedelini en ağır şekilde ödeyecektir.
Tezkere kararı açıktır, hüküm sabittir, hükümran milletimizin beklentisi yüksektir, terör örgütleri için artık hiçbir yer emniyetli değildir.
Gerekirse Kandil’e Türk bayrağı dikilmeli, gerekirse bir şafak vakti hainler saklandıkları bütün inlerde basılmalıdır.
Artık bu işin başka çaresi kalmamıştır.
Bigalı Mehmet Çavuşun ruhu, Seyit Onbaşı’nın duruşu, Mustafa Kemal’in ya istiklal ya ölüm seslenişi kahramanlarımızın mücadele ilkesinin esaslarıdır.
Terör ve bölücülük anaforunun hızla ilerlemesi halinde kapanması mümkün olmayan derin toplumsal çatlakların açılacağı, bin yıllık kardeşliğin oluşturduğu milli birlik ve bütünlüğün onarılamayacak kadar zedeleneceği tartışmasızdır.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Cumhur İttifakı’nın buna sessiz kalması söz konusu bile değildir.
Teröre omuz, bölücülüğe onay veren zillet ittifakının amaçları,
Millet kavramını tartışmaya açmak ve mensubiyet üzerinde kuşku uyandırmak,
Alt kimlikleri dirilterek etnisite temeline dayalı, ayrışmış bir toplum oluşturmak,
Millete ait değerleri eleştirerek, milli tarih ve ecdadımız üzerinde tereddüt meydana getirmek,
Bu yolla millet varlığından, milli kimliği zayıflamış toplumsal bütünlüğü aşınmış şaşkın yığınlar yaratmak,
Ve bütün bu rezaletleri “demokrasi ittifakı” maskesi arkasına saklayarak gözleri boyamaktır.
Onlar göz boyamak için durmasınlar dedikodu yapsınlar, ancak millet baştan ayağa bunları zifte bulayacaktır.
Türkiye’nin çevresinde her taşın altında farklı bir hesap yatmaktadır.
Kimin eli kimin cebinde belli değildir.
Bölgemiz asimetrik çatışmaların, paylaşım kavgalarının, tarihi hesaplaşmaların merkez üssüdür.
26 Eylül 2021 tarihinde Erbil’de, “Barış için yeniden kazanmak” ismiyle bir toplantı gerçekleştirilmiş, Irak asıllı Yahudilerin bu ülkeye tekrar dönmeleri için iklim ve ortam tesis edilmesi için düğmeye basılmıştır.
Bu mahsurlu ve marazi toplantıyı merkezi ABD’de bulunan bir kuruluş organize etmiştir.
7 Kasım 2021 tarihinde de Irak Başbakanı Mustafa Kazımi’ye insansız hava aracıyla konutunda suikast girişiminde bulunulmuş, Allah’tan kendisi yara almadan bu suikasttan kurtulmuştur.
Diğer yandan Balkanlar diken üstündedir.
Bosna-Hersek huzursuzluğun pençesindedir.
Nitekim Bosnalı Sırplar kendi ordularını kurup ayrılmak istediklerini açıklamış, bu kapsamda Birleşmiş Milletler yeni bir savaş ihtimalinden bahsetmiştir.
Sırplar kasıtlı olarak gerilimi yükseltmekte, kutuplaşmayı derinleştirmektedir.
ABD ise İskece ve Dedeağaç’a askeri yığınakla meşguldür.
Türkiye her tarafından kuşatılmıştır.
Ancak biz bu kuşatmayı and olsun ki yaracağız, muhannete muhtaçlık göstermeyeceğiz, hiçbir zalime de diz çökmeyeceğiz.
CHP, HDP, İP ve diğer yandaşları nasıl direnirse dirensinler, emperyalizmin kiralık tetikçiliğine nereye kadar heves ederlerse etsinler, Türkiye zulme, teröre, hıyanete teslim olmayacaktır.
Güvencemiz gazilerimizin onurlu mücadeleleridir.
Güvencemiz şehitlerimizin kahramanlık mirasıdır.
Güvencemiz adı bir, anısı bir, ahlakı bir büyük Türk milletidir.
Ölürsem şehit kalırsam gaziyim diyen bir milleti çözmek, yıkıma ikna etmek, tehditlerle ele geçirmek tarihin hiçbir döneminde görülmüş, duyulmuş şey değildir.
Ancak milli ve manevi değerlerimiz sistematik şekilde tahrip ve taciz edilmektedir.
Bizi biz yapan, bizi bir millete, bir tarihe, bir kültüre, bir medeniyete bağlayan ne varsa hedef alınmaktadır.
Bizler varlığımızın milletimize bağlı olduğuna inanan siyaset temsilcileriyiz.
Millete yönelen her hakaret bizleri de incitip yaralayacaktır.
Aziz milletimiz, şehitlerimiz, muhterem aileleri üzerlerimizdeki haklarını helal etsinler.
Emin olunuz ki, her evde şehitlerimizin acıları paylaşılmaktadır, tüten her ocakta anıları yaşatılmaktadır.
Bugünlerimizi borçlu olduğumuz kahramanlarımızı, muhterem ailelerini göz ardı etmemiz mümkün değildir.
Şehit aileleri milletimizin engin ferasetine, emsalsiz maneviyatına emanettir.
Bunlara hakaret ve küfür bir bakıma şehitlerimize hıyanettir.
Şehidin tarifi Kuran’da, yeri gönüllerde, yurdu da cennettedir.
Açık açık söylüyorum, bir şehidimizin bacısına küfür etmek soysuzluktur, şerefsizliktir, düşman dilidir.
Bu edepsizlik, bu ahlaksızlık, bu kansızlık; içinde insan sevgisi, şehit saygısı, millete bağlılık ve ilahi adalet hissi olan hepimizin yüreğini dağlamıştır.
Hz.Mevlana diyor ki; “İnsanı ateş değil kendi gafleti yakar. Herkeste kusur görür, kendisine kör bakar. Neye nasıl bakarsan o da sana öyle bakar.”
Başkasını ısırtmak için cebinde beslediğin yılan, gün gelir sahibini sokarsa feveran etmeye hakkın da olamaz.
“Burası Kürdistan”dır diyen bölücüye tık yok, ama şehidin bacısına ağza alınmayacak küfürler var.
İP Başkanı, yaptığını bulacak, ettiğini çekecektir.
Bu hayatın şaşmaz bir kuralıdır.
Allah’tan niyazım, ne yaptılarsa aynısıyla karşılaşmalarıdır.
Benim, İmralı canisiyle mektup arkadaşı olduğumu iddia eden İP Başkanı’na diyorum ki, eğer bu iddianı ispat etmezsen müfterinin en önde gidenisin.
Neyse bildiğin açıklamalısın, hangi mektupları gönderip aldığımızı paylaşmak mecburiyetindesin.
Bakınız, şehidimizin bacısına küfür eden alçağa CHP’ den en küçük itiraz, en küçük tepki gelmedi, gelemedi.
Her konuda mikrofona koşan, çivi gördü mü eline çekiç alan yandan çarklı CHP sözcüleri size ne oldu, nereye kaçtınız, hangi masa altına saklandınız?
Şehit hepimizin şehidi, şehit ailesi hepimizin ailesidir.
Emanete hıyanet edenin ne imanı ne de insanlığı vardır.
Ve bunlarla ilgili gereği mutlaka yapılmalıdır.
Biz biliyoruz ki, şehit vurulunca değil, unutulunca, aziz hatırasına sövülünce ölür.
Milliyetçi Hareket Partisi ve onun sevdalıları bize bugünleri bahşeden kahraman evlatlarını, onların babalarını, analarını, bacılarını, yetim yavrularını unutmayacaktır.
Türk milleti yaşadıkça hepsinin aziz hatıraları sonsuza kadar kalplerimizde yaşayacaktır.
Ben bu hissiyatla buradan bir kez daha milletimizin duygularını vurgulamak istiyorum.
Şehitlerimizi unutmayacağız, hatıralarını ve mücadelelerini asla unutturmayacağız.
Sorulacak hesaplarını da yarına bırakmayacağız.
Türk milleti eşsiz sağduyusu ve metaneti ile yaşadığı ağır istismara ve tahriklere karşı sükûnetini bugüne kadar korumasını bilmiştir.
Bundan sonra da koruyacaktır.
Biz milletimizle biriz, beraberiz, zira milletin ta kendisiyiz.
Şehitlerimize, gazilerimize düşmanlık besleyenler ise;
Mehmetçikleri şehit ederek başkaldırmış isyan elebaşlarıyla,
Tüfeklerinden Türk kanı damlayan Balkan çetecileriyle,
İşlerimize karışan ve milletimize hakaret yağdıran zalimlerle,
Ortadoğu’ya gözyaşı getiren Müslüman katilleriyle,
Çocuk, kadın, yaşlı demeden milletimize kan kusturan Kandil kadroları ve İmralı canisiyle bir ve aynıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle saygın heyetinizi muhabbetle selamlıyor, Genel Kurul çalışmalarınızda üstün başarılar diliyorum.
Sağ, var olun, Yüce Allah’a emanet olun.
Güncelleme Tarihi: 09 Kasım 2021, 12:20