Hala bazı illerde sayım ve sonuçlar üzerine tartışmalar devam etse de 31 Mart yerel seçimleri geride kaldı. Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun diliyorum.
Şimdi seçim psikolojisinden çıkıp hak ve adalet çerçevesinde kimseyi ayırt etmeden ve kimseye imtiyaz tanımadan hizmet etme zamanı.
Belediye başkanlığını hakkıyla yapabilmek ve hem bu dünyada hem ahirette bu işin hesabını verebilmek gerçekten zor iş. Başkanların iyi bir ekibi olması gerekiyor ki gözlerinden bir şey kaçmasın, kaçırmasınlar. Tek başına altından kalkılabilecek bir yük değil kısaca. Hele maddenin mananın önüne geçip neredeyse tur bindireceği şu asırda.
Belediyelerin milletin dişinden tırnağından artırarak ödediği vergilerden oluşan ciddi bütçeleri var. Bu bütçeyi kuruşu kuruşuna hesap ederek kullanmak, israftan ve istismardan uzak tutmak belediye başkanının en önemli vazifesidir benim kanaatimce.
Aynı sorumluluklar belediye meclis üyeleri içinde geçerli. Sonuçta belediyeyi ilgilendiren bütün kararlar meclisten geçtikten sonra başkan ve ekibi tarafından uygulanıyor. Uygulamanın denetlenmesi de yine meclis üyeleri tarafından oluşturulan komisyonlar tarafından gerçekleştiriliyor. Yani hem gelirken hem giderken çift taraflı sorumluluk söz konusu.
Meclis üyelerinin her konuda yetkinlik sahibi olmaları elbette mümkün değil ancak, gündem içi veya gündem dışı belediyeyi ilgilendiren tüm konularda “Nasıl? Neden? Niçin?” ile başlayan soruları sorarak ve günümüz teknolojisini de kullanarak araştırma yaparak en doğru ve faydalı kararları almak durumundalar.
Kendi uzmanlık alanlarına giren konularda ise, herkese rağmen doğruları meclis önünde çekinmeden dile getirip, kamu hakkını savunarak maşeri vicdanın kendilerine verdiği görevi hakkıyla yapmaya gayret etmek zorundalar.
Bu zorunluluğu İmam-ı Gazali’nin Yönetim Sırları isimli kitabından not aldığım bir rivayet ile açıklayalım:
Resulullah (s.a.v), Bedir gününde gölgelikte oturuyordu. Bunun üzerine yüce Allah (c.c) kendisine Cebrail (a.s)’ı gönderir ve der ki; “Ey Muhammed (s.a.v), sahabelerin güneşte iken, sen nasıl gölgelik yerde oturursun?!”
Böyle bir olayı taktir buyurarak bizlere ibret alalım diye göstermiş olan ve Efendimiz (s.a.v)’e dahi en ufak bir imtiyaz tanımayan yüce Allah hangi davayı güdersek güdelim, neyin mücadelesini verirsek verelim bir haksızlık yaparsak bize imtiyaz tanır mı?
Öyleyse bizlerde insanların en hayırlısı Efendimiz (s.a.v) buyurduğu üzere kendimiz için hoş görmediğimiz hiçbir şeyi hiçbir kimse için de hoş görmemeliyiz. Bu hususta Allah’ın yardımını dileyerek, vazifeli olduğumuz alanlarda elimizden geleni yapmalıyız. Hele bir de halkın iradesi ile seçildiysek, geceleri uykumuzun kaçması lazım.
Bu iş ekip işi demiştik ya, Gazali hazretleri kitabında bu konuyla ilgili şöyle bir tavsiye de bulunuyor: “Sadece kendini zulmetmekten uzak tutmakla yetinmeyip, çevreni arkadaşlarını ve tüm beraberindekileri bu yolda eğitmelisin, onların zulmetmesine rıza göstermemelisin. Zira kendi nefsinin zulmünden sorumlu olduğun gibi, onların da zulmünden sorumlusun.”
Milletin oyları ile seçilen yöneticilerin sorumluluklarını genel hatları ile ifade etmeye çalıştım. Seçim sürecinin tamamında ise birlikte aynı hedef için çalıştığımız bütün aday arkadaşlarımıza bu sorumlulukları bizzat söylediğime de yüce Allah şahittir.
Söz gider yazı kalır ve belki başkaları da okuyup faydalanır diye buradan yazmak istedim.
Allah milletimizin ve milletimizi temsil edenlerin yardımcısı olsun.
YÖNETİMİN SIRLARI
- 09 Nisan 2019, 00:07
- 3