Bugün sana ülkeni terk et deseler ne yapardın?
Direnirdin.
Olması gerekeni yapardın ve karşı çıkardın. Güzel…
Şimdi senaryoyu değiştirelim. Tepende uçaklar, uçaklardan atılan bombalar altında tehdit ediliyorsun. Çocuğun esir alınıyor ve tırnaklarını söküyorlar. Anneye bir Musa gücü geliyor ve gidiyor yavrusunu almaya, bu sefer hainler kadını esir alıp saçlarını kesiyorlar. Evlerinin reisleri geliyor karısı ve çocuğunu almaya bu sefer diyorlar ki ailenizi unutun! Tam direnecekken, sözlerine devam ediyorlar. Gidin buradan yoksa hanımlarınızdan yeni çocuklar yaparız… Ne kadar haksız bir veda. Ne ölüm ne yaşam, sadece kafanı duvarlara vura vura delirmek dindirir her şeyi… Tabi ki tecavüz tehdit olarak kalmadı dün huzurlu yuvaları olan kadınlar, diğer gün çocuklarının gözleri önünde tecavüze uğradılar. Kimileri delirdi, kimileri öldü, kimisi daha büyük bir acı gelsin de hafiflesin bu yara dedi.
Bu senaryo gerçek bir hikâyeden alıntıdır. Sadece bir an bu kötü olaylar senin başına gelseydi ne hissederdin diye düşün.
Bir bomba düştü evine belki eşin, belki çocuğun belki anan, baban kaydı gitti gözlerinin önünden… Ürperecek tüyün kalır mıydı?
Füzelerden gelen mermiler yavruna isabet etseydi, yüreğine kezzap döken bir ölümle yaşama düşüncesi seni delirtmez miydi?
Kaç sene gerekirdi psikolojini düzeltmek için? Birde o şartlarda yaşayan minik yavruları düşünün kim bilir, sığıntı gibi olduklarını belirten her bir cümle travmalarını ne kadar da arttırıyor.
5-7-10 demeden art arda çoluk çocuk sokakta, soğukta, hastalıkla, yoklukla mücadele etmeye çalışarak iltica eden mülteci kardeşlerimizi bazen çok fazla yargılamıyor muyuz?
Savaş zamanı kadınların karınlarında bebeği sokaktaki köpekle aynı standartlara sahip bir şekilde doğum yaptılar. Köpek fıtraten sokakta yaşar da, ya insan? Hamile kedi, köpek görsek başını okşarız ama o hainler hamile kadınlara tecavüz ede ede doğum yaptırıp bebeklerinin başlarını ayaklarının altında ezdiler.
Biz yaşasak belki de isyana sürüklenirdik. Suriyeli kadınlara; Nasıl dayandınız? Nasıl gülebiliyorsunuz? dediğimde, çok zor ama Allah var diyorlar.
Kabul edelim toplum olarak acımayı seviyoruz. İş paylaşmaya gelince kaygılarımız dört bir yanımızı sarıyor. Sonra Suriyeli geldi iş imkânımız bitti diyoruz. Oysa ki onları ucuza çalıştırma fikrîde bizden çıkıyor. Buna rağmen adam çalışıyor. 5-10-100₺ demeden mücadele ediyor. Çünkü başka çaresi yok. Toplu intihar etmelerini mi bekliyorduk?
Dil yok, para yok, can ve evlat korkusu yüreklerini dağlıyor, sevdiklerinin ölü beden kokusu burunlarının direğine yapışmış insanlara en ufak zorlukta sövüyoruz.
Ölümle burun buruna gelmiş köklü ve toplu bir travma onlar.
Bunun bir keyfiyet olduğunu mu düşünüyoruz acaba?
Bir sabah uyandılar kahvaltılarını keyifli keyifli yaparken hadi kalkın bir çılgınlık yapmış olalım her şeyi bırakıp başka bir ülkeye sığınalım mı dedi bu insanlar?
Savaş, yokluk, kıtlık, afetler sebebiyet verdi hayatlarını sonlandırmalarına...
Vatan yok, sahip yok, kimisi analı babalı yetim olan bir topluluk geldi aramıza…
Anti Arapçılık ise meseleniz kimse Türk, Japon, Arap, İngiliz vb. olarak doğacağını bilmiyordu.
Gaipti, elden bir şey gelmezdi!
Empati yapıyorum bugün beni kültürümden vurmaya çalışan adamı yürüdüğüm yoldan geçirmem.
Ama pardon! İltica etmek zorunda bırakılsaydım bu cümleyi aynı kuvvette söyleyebilir miydim bilemiyorum.
Mülteci aileleri ziyaret ettiğimde bir kadın şöyle bir cümle kurdu savaş olmadan önce bizimde durumumuz iyiydi, tarımla uğraşıyorduk. Normal bir hayatımız vardı. Bir sabah uyandık tanklar, füzeler ve bombalarla tanıştık.
Bu cümleyi duyunca yarınımın hiçbir garantisi olmadığını bir kez daha anladım.
Ben bu met cezirde bocalarken bir diğeri şöyle söyledi ; Suriye'de durumlar düzelse ülkemize gitmek isterdik. Herkes kendi kültürünü yaşamak ister. Çok özlüyoruz. Ama gidecek yerimiz, paramız, imkânımız olmadığı için gidemeyiz. İnanın çok özledik.
Vuslatlarını demir parmaklıklar arasında bırakıp, hasretleriyle Allah'ın verdiği emaneti taşıyan masum insanlar onlar.
Lütfen dünyayı paylaşmak bu kadar zor olmasın. Bomba gelmese, ecel gelir. Öteki tarafta suale cevap bulamazsak, üzülmeye fırsatımız da olmayacak.
Empatiden, sevmekten, misafirperverlikten vazgeçmeyin.
Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı, bize de kalmayacak.